Welcome to Our Website

Nevbahar Koç’un ardından İlber Ortaylı’da Selamlıque’nin sorularını cevapladı

Caroline Koç, Selamlıque’nin video serisine başladığını sosyal medya hesabından duyurmuştu.

‘1 Fincan Kahve 40 Soru’ adı verilen serinin ilk konuğu, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un eşi Nevbahar Koç olmuştu. Boğazdaki yalısını sohbet eşliğinde izleyicilere gezdiren Koç, çarpıcı itiraflarda bulunmuştu.

Serinin yeni konuğu ise ünlü tarihçi, akademisyen ve yazar İlber Ortaylı oldu.

Sunucunun sorduğu soruları Beşiktaş’taki Kronik Kitabevi’nde yanıtlayan İlber Ortaylı Türk kahvesinin tarihi ve kökenlerini izleyiciler için anlattı.

İşte soru cevapların tamamı:

Kahve Osmanlı’ya kaçıncı yüzyılda geldi?

Muhtemelen 16. yüzyıl. Çünkü kahvenin kültürel tartışma konusu olması, ilk kahvehanelerin açılışı, kahve üzerinde fetvaların ortaya çıkışı, içilir mi, içilmez mi, mekruh mu, haram mı, tütün de olduğu gibi… Tütün de öyle geç geldi tabii. Kahve bize Habeşistan’dan geliyor. Habeşistan kahvesi içiyoruz biz. Fakat tabii Habeşistan’dan değil de karşı limana naklediliyor, Yemen’den geliyor. Yemen’de kahve yetiştirilmez ve o kadar da çok düşkün değiller Türkler kadar. Fakat oradan geliyor, muhtemelen İtalyanlara da öyle gitti.

Viyana’nın kahve kültürüne Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl bir katkısı var?

Hayır, o efsane. Çok hoşuna gidiyor milletin de Avustralyalılara kahve öğrettik falan diye alakası yok. Yani öyle 18. asır, 17. asır falan filan. Yok, muharebede kalan çuvallar ellerine geçmiş de oradan abi. Viyanalılar öyle buldukları çuvaldaki kahveyi öğütüp, kurutup, kavurup da ezecek şeyleri yok. Tahmise götürecek. İtalyanlardan öğrenmiştir onlar kahveyi. Kahve öyle kolay çuval bulmakla öğrenecek bir şey değil.

Şansınız olsa hangi tarihi figürle kahve içmek isterdiniz?

Yok, herkesle içilebilir kahve. Kahve kimle olsa içilir. Çok hoş bir şey.

Biri araba koleksiyonunuz olduğu doğru mu?

Tamamen eski model arabalardır.

Orada bulunmak istemezdim dediğiniz tarihi an hangisi?

Hepsi. Harbin patlayışı, bir takım suikastler… O kadar çok yer var ki artık bulunmayı istemezdim maalesef. Fakat işte günün birinde hangisi insana tesadüf eder belli değil. Maalesef politikanın çatlakları her yere aksediyor gördüğünüz gibi.

İlk ve son kitabınızı yazma deneyiminizin arasında fark var mı? Varsa nedir?

Yok, benim ilk yazdığım kitaplar, tezler iki üç kere yazılmıştır. Yani kaba bir müsbet de yazılır, sonra reddici ederim kendi tabirimle, yazarım yeniden, bir daha temize çekerim. Hep bunlar el yazısı yapılırdı. Ondan sonra daktiloya giderdi, o şekilde çıkardı, bir daha düzeltirdi. Tabi bu ameliye gittikçe kısaldı. Artık alışıyorsunuz yazmaya. Ama başlangıçta yazı böyle yazılıyor maalesef, makaleler bile, en kısaları bile.

İnsanların kitap koleksiyonunun kişiliklerine bir pencere olduğunu söylerler. Sizce doğru mu?

Doğru da kim tetkik edecek onu? Bazılarının on, on beş bin kitabı var. Kim bakacak? Oldukça meşakkatli bir girişim olurdu.

Kahvemizi diğer odada mı içsek?

Bir arada kahve içmek iyidir. Kokteyle çevirmemek şartıyla elli kişi birden kahve içmez. Biraz entin, vizavi bir içiştir. Evet, buyurun.

Fala inanır mısınız?

Evet. Buna evet demek çok zor. Kimse inanmaz aslında.

Kahve Osmanlı döneminde lüks müydü?

E aşağı yukarı doğru her yerde bulunmazdı.

Osmanlı’da kahvenin yasaklandığı bir dönem oldu mu?

Kahvenin değil kahvehanelerin yasak olduğu bir dönem oldu. Dedikodular yüzünden. Devleti, yönetimi konuşuyorlardı.

İstemede tuzlu kahve Türk adeti mi?

Öyle bir adet bilmiyorum yani. Bizim zamanımızda pek istemeyle de evlenmiyordu millet. Artık kız isteme şimdi bir şey, adisyonel ilave garnitür bir müessese haline dönüştü çünkü.

Sizce Türk kahvesi dünyada tanınıyor mu?

Adı tanınıyor Türk kahvesi diye ama ne olduğunu bildikleri yok. Bilseler geniş ölçüde kullanırlar. Onun için endüstrinin benim dediğim kahveyi üretebilecek kısa zamanda ve pratik biçimde makinelere dönüşmesi lazım. O da Türkiye yapabilir sadece.

Sizin hakkınızda bir efsane var. Derste Almanca’dan Fransızca’yı çevirerek bir makale okuduğunuz sırada bir öğrencinin kağıtta Fransızca yazıyor sanıp…

Bir Fransızca kitabın Almanca tercümesi önümde, ders anlatıyorum. O arada bir konstatasyon, meşhur bir mülahazayı ezberimde vardı. Oradan yavaş yavaş tekrarlayarak, belki de bir iki kere yanılarak, düzelterek okudum. Kızın biri hemen Fransızca öğrenmiş. Ben düze ben okuyayım size falan diye geldi. Kitap Almanca yani. İşte biraz usul öğrenmek lazım. Tabi mektebe gitmek yetmiyor.

Kahvenizi nasıl alırsınız? Çikolata, tarçın veya kakuleli opsiyonlarımız var.

Evet, biz tabi sade içiyoruz genellikle Türkler. Kakule, Arabistan’da çok kullanılan bir çeşnidir. Ama mesela ben biliyorum, rahmetli Neslişah Sultan, hayatının ilk döneminde uzun bir zaman Mısır’ın naibesiydi. Prens Abdülmünim’in eşidir. Kakule’yi sevmezdi buna rağmen. Kahvede çok dikkat ederdi, sade içmeye. Bizim adetimiz odur, evet.

Çalışırken sessizlik mi yoksa hafif bir müzik mi?

O ikisi de yerine göre. O kadar çok sessizlik arayan zaten okuyamaz.

Siz bir bilim insanı olarak okyanusları mı keşfetmek isterdiniz, uzayı mı?

Benim mevzum değil. Onun için beni ilgilendirmiyor. Ben yeryüzünün üstüyle, coğrafyayla ve tarihle ilgileniyorum.

Hangisine şahit olmak isterdiniz? Tarihi bir buluşa mı, tarihi bir savaşa mı?

Hiçbirine. Onu fark etmezsin ki tarihi buluşuda, tarihi savaşıda. Savaşın dışındasın, buluş da öyle yaygın bir zaman içindedir.

Sizce tarih tekerrürden mi ibaret, yoksa bir şeyler gerçekten değişebilir mi?

Genellikle tekerrür etmez hiçbir olay deniyor tartışma konusudur.

Zamanda yolculuk yapsanız, geçmişe mi giderdiniz, geleceğe mi?

Herhalde geçmişi tercih ediyor bizimkiler ama gelecek de meraklı. İnsan görmek ister değil mi?

Peki, sevdiğiniz biri yanlış bir bilgiyi savunsa karşı mı çıkarsınız, alttan mı alırsınız?

Sevdiğin biri bir yanlışı varsa söylersin, düzeltirsin. Zaten ona değer katacak. Her Allah’ın kulunun yanlışını düzeltmeye de kalkma başı edemezsin. Çünkü onun için kitap makale yazılıyor işte, toptancılık.

Peki önemli soru, hiç kitap okumamak mı, hiç ekler yememek mi?

Birbirlerinden çok farklı şeyler. Eklerin o kadar müthiş bir tatlı olduğunu kim söyledi yani?

Siz çok seviyorsunuz diye duymuştum.

Hayır iyi ekleri herkes sever ama şimdi pek çıkmıyor bu sıra iyisi.

Şimdi size boşluk doldurma soruları soracağız. Kahvenin yanında … severim.

Hiçbir şey.

Peki, tanıdığım en iyi yemek yiyen ….

Valla bütün tanıdıklarım için de çok iyi yiyenler var. Hem de ileri yaşlarında bile. Belli ki ölçüyle yemişler ve iyi yemişler. Yani pastırma deyince herhalde kastamonu pastırması yemişlerdi. Enginar deyince böyle İzmir, Girit, İtalyan işi. Daha ne diyeyim yani? O kadar güzel yemeklerimiz var ki…

Tarihte en çok kahve içen figür bence…

Kahveyi çok seviyor insanlar. Yani Atatürk bile içiyor epey. Öyleymiş.

En çok ilgi duyduğum tarihi dönem…

Hepsi.

Tekrar tekrar incelediğim, içinden bir türlü çıkamadığım tarihi dönem…

Hiçbirinin içinden çıkamazsın. Öyle onun için tarihtir onun adı.

Peki, tarihteki en önemli icat…

Tarihteki bütün icatların bir sürüsü çok önemlidir. Herkese göre de değişir. Dikişle uğraşanlar için dikiş makinesi. Herkes elektrik der size. Ondan sonra kalkarlar nükleer gelişmeden bahsederler. Birtakım insanlar unutmayın ateştir derler.

Bir tarih profesörünün 4 milyon takipçisi olması…

Öyle mi?

Sizin 4 milyon takipçiniz var

Memnun oldum. Demek ki tarih konusunda bazı şeyleri ciddi olarak merak ediyoruz artık. Tartışmak istiyoruz ve bunu takip ediyoruz. Kalabalık bir millet. Tarihi çok yaygın, yaşadığımız coğrafya yaygın. Bizim için merak etmemek tarihi mümkün değil.

patronlardunyasi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir